Yitik Cennet'e Dair

Yitik Cennet'e Dair

Psikoterapist Mervenur Altun'dan iyi ve kötüye dair bir bakış

Psikoloji tarihinde insanı anlama ve anlamlandırma çabasından ortaya çıkan pek çok kuram vardır. Kimi kuram insanın davranışına, kimi düşüncelerine, kimi dürtülerine, kimi de ilk ilişkilerine vurgu yapar.

Bunlar arasında özellikle Melanie Klein, insanın ilk nesnesiyle olan ilişki doğasının altını çizer. Bu nesne çoğumuz için bize bedeninde ev sahipliği yapan annemizdir. 
Fakat bebek, dünyaya gelişiyle birlikte anne karnında yaşadığı cenneti yitirmiştir adeta. O korunaklı, tam ona göre ve tam onun için olan yerde değildir bundan sonra. Ne kadar şefkatli ve kapsayıcı bir annesi olsa dahi bu dünyada anında ihtiyaçlarının karşılanması söz konusu olmayacaktır. Öte yandan bebeğin anne karnındayken deneyimlediği “anneyle bir olma hali” biyolojik olarak olmasa da psikolojik olarak devam eder. Yani bebeğin zihninde 'annesi' ve 'kendisi' diye bir ayrım yoktur. Bu da yaşamın ilk yıllarında annenin tüm duygu ve zihin dünyasını bebeğin kendi öz deneyimi olarak içine almasına sebep olur. Bu içe atma sürecinde bebek, özellikle annesiyle yaşadığı duygusal yoğunluğu fazla olan deneyimleri doğuştan getirmiş olduğu “mizaç” süzgecinden de geçirerek bir dünya algısı inşa etmeye başlar. Bu, hem kendisine dair hem de ötekilere dair algısını barındırır. Bebeğe göre annesi iyiyse kendisi de iyidir, annesi kötüyse kendisi de kötüdür kısaca. Fakat zamanla bebek hanesine eklenen yeni deneyimlerle birlikte bir dış gerçeklikle karşılaşır. Annesinin salt iyi'den ya da salt kötü'den ibaret olmadığının farkına varır ve bu noktada hüzün, kayıp, yas ve suçluluk duygularıyla tanışır. 'Annem zannettiğim kadar kötü biri değilmiş' farkındalığı suçluluk; 'meğer annem zannettiğim gibi tanrısal bir varlık da değilmiş' farkındalığı ise kayıp ve yas olgusunu doğurur. İşte şimdi cenneti gerçekten yitirmiştir ve onun özlemini yaşar.

Bu özlem kaçınılmazdır esasen. Yitirdiğini arar insanoğlu. Bu arayışta sağlıklı rehber olarak bir anne figürü bize eşlik etmişse daha mutedil ve makul bir anlayışa erdirir bizi. Hem kendisi için, hem de karşısındaki için iyi ve kötünün bir arada bulunabileceğine dair bir tevhide ulaştırır. Bu hikaye annemizle başlasa da dış dünyayla olan irtibatımız arttıkça edindiğimiz bu dünya algısını onlara da projekte ederiz. Öğretmenimizi, arkadaşımızı, çizgifilm karakterini veya dizideki popüler oyuncuyu idealize ederiz. Sonra onların da öteki taraflarını görmemizle birlikte idealizasyonlarımız bir bir yıkılır. Bunun can sıkıcı bir deneyim olduğunu pek çok defalar görmüşüzdür. Bazen 'bunu keşke bilmeseydim' dediğimiz zamanlar olur. O tümüyle 'iyi' gördüğümüz şeye ya da kişiye 'kötü' bulaşsın istemeyiz.

Bunu kabul etmek aşama aşama, zihnimiz ve iç dünyamız olgunlaştıkça olur. Fakat bana sorarsanız bu olan ve biten bir şey değildir. Bir 'oluştur' diyebilirim belki. Ve bu oluşa eşlik edebildiğimiz oranda cennet'e yaklaşmış sayılırız.

Mervenur Altun

Paylaş