Ötekini Düşünmek ve Uyumlanmak Arasındaki İnce Çizgi

Ötekini Düşünmek ve Uyumlanmak Arasındaki İnce Çizgi

"İçinizde cehennemi yaşarken dışarıdakilere vadettiğiniz cennet olsa olsa sahte bir cennettir."

Maskeye ihtiyacımız yok, hepimiz aynıyız. Korkularımıza karşı cesaretli olmayı ve kendimiz olmayı öğrenmek kendimize karşı en önemli sorumluluklarımızdan biri. Hayatı kendimiz için yaşamak önemli. Burada bahsettiğimiz asla bencilce bir kendilik değil. Potansiyellerimizi hayata taşımak, isteklerimizi gerçekleştirmek konusunda kimsenin hakkına gasp etmeden cesurca hareket etmek; gerçek insan olmak anlamında bir kendilikten bahsediyoruz.
Neysek o olmak, neredeysek orada olmak, anneysek anne olmak, babaysak baba, işverensek işveren, Allah’a kulsak kul olmak; bu rolleri hakkıyla yaşamak, her birinde gerçek olmak boynumuzun borcu. Gerçek değilsek sahteyizdir. Kendimiz için yaşamıyorsak başkaları için yaşıyoruzdur. Bunu yüceltme ihtiyacı duyarız. Sanki kendimiz olmaktan korkmuyoruz da başkaları için kendimizden vazgeçiyoruz gibi yaparız. Ne yaparsak yapalım başkaları için, başkaları ne der diye yaşadığınız bir hayat yaşanmamıştır.
Bunun için savunmalarımızın, korkularımızın ötesindeki kendimize ulaşmalıyız. Kendimizin önüne koyduğumuz engelleri kaldırmalıyız. Öncelikle maskelerimizden başlamalıyız. Bunu yapmak oldukça zordur çünkü yıllar boyu maskelerle yaşamayı öğrendik. Anne ve babamız da maskeliydi. Kendi tercihlerini özgürce yaşamadılar, kendi düşüncelerini kimin ne diyeceğini umursamadan özgürce ifade etmediler hiçbir zaman çünkü onların annesi ve babası da böyleydi.
Bütün bunların ışığında düşündüğümüzde kendimiz olmak suç haline geldi. Bir öteki incinmesin ya da üzülmesin ya da bizi sevmeye devam etsin diye gerçekliğimizi bir kenara bıraktık. Bizim sadece biz olduğumuz için incinmesinin sorumluluğu bize aitti sanki. Onu üzdüğümüz için günaha girmiş hissettik kendimizi, kötü biri olduğumuz hissine kapıldık. Onun ne düşüneceği ne hissedeceği bizimkinden önemli hale geldi.
Bunun en derinlerdeki sebebi kapsayıcı, bağışyalıyıcı ve hata payı bırakan anne baba tutumları yerine olgunluktan uzak, alıngan, hata kabul etmez, kınayıcı ebeveyn tutumlarına maruz kalmaktır. Bu yüzden kendimiz olmaktan vazgeçer anneyi babayı kırmama incitmeme, onların gözüne girmenin peşine düşeriz. Oysa ki burada kazançtan çok büyük bir kayıp vardır çünkü ötekini mutlu etmeye yönelik bu kendilik zaman içerisinde kendi olamadığı, istek ve arzuları engellendiği için derin bir öfke biriktirecektir. Bu yaşam boyu her olayda her durumda karşısına çıkar. Kendine ihanet etmesine neden olduğu için ötekine öfke duyar ama görünürde de onu “kırmamak, üzmemek, kaybetmemek” üzere hareket eder.
Bu döngüde yaşanan bir hayat doyumsuz ve sahte olmaya mahkumdur. Bu sahtelik bir ötekini gerçekten sevmemiz önünde de çok büyük bir engeldir. İlişkide olduğumuz kişilere içten içe öfke duyuyor ya da ortada gerçek sebepler olmadığı halde onları kaybetmekten her an korkuyor ve buna göre hareket ediyorsak orada gerçek bir ilişki kurulamamıştır. Savunmalarımız oldukça yüksektir.
Hangi zihinsel etkinlik veya davranış olursa olsun, eğer bizi, hoşa gitmeyen duygularımızı deneyimlemekten alıkoyuyorsa, savunma niteliği taşıyor demektir. Acıyı deneyimlemekten, bir öteki tarafından sevilmeme ihtimalinden kaçmamalıyız, hayatın bir tarafı acıdır. Öfkeyi deneyimlemekten kaçmamalıyız, hayatın bir tarafı da öfkedir. Korkuyu deneyimlemekten kaçmamalıyız, hayatın bir tarafı da korkudur. Hayat bir yanıyla da neşe ve coşku doludur. Bunları deneyimlemekten kaçıyorsak muhakkak bir savunma halindeyizdir. Gerçek değil sahte bir benlik durumunun içindeyizdir.
Birine uyumlanırken ya ona duyduğumuz öfkenin açığa çıkmasından ya da onu kaybetme ihtimali karşısında yaşayacağımız acıdan kaçıyoruzdur. Oysa bir başkasını gerçek manada düşünmek bizde öfke yaratmaz ya da bize acı vermez. Hiç aklımızdan çıkmaması gereken ise sahte bir benlikle asla gerçek ilişki kurulamayacağıdır. Kendimiz olamıyorsak bir ötekinin de kendiliğine saygı duyamaz ve onun kendilik sınırlarını ortaya koymasına izin vermeyiz. Kendimizi sevmiyorsak diğerini sevmemiz imkansızdır. Yeterince özgür değilsek öbürünün özgür olması ihtimali bizi deli gibi korkutur. Kişi kendine vermediğini ötekine veremez çünkü kendine vermediği bir şeyi vermeyi bilmiyordur.
Anne babalar çocuklarını, çocuklar anne babalarını, eşler, arkadaşlar birbirlerini mutlu etmeye sevmeye çalışırken işe kendilerinden başlarlarsa doğru bir şey yapmış olurlar. İnsan ancak içinde olanı ötekiyle paylaşabilir. İçinizde cehennemi yaşarken dışarıdakilere vadettiğiniz cennet olsa olsa sahte bir cennettir.

Ayşe Melek

Paylaş