Danışanın iyileştiğini söylemesi, terapi sürecinin hangi aşamasında olduğuna bağlı olarak farklı anlamlar taşıyabilir.
Psikodinamik pencereden irdelenmeye değer bir soru bu. Esasında bu senaryonun psikoterapinin hangi safhasında yaşandığı kısmı, cevabı değiştirecek önemli bir ayrım. Diyelim ki psikoterapinin henüz başlarındayız ve danışan yeterince derinleşmediği bir noktada bize sürecin ona çok iyi geldiğinden ve iyileştiğinden söz ediyor. Peki danışan bunu söylerken bize “aslında” ne söylüyor?
Psikodinamik bakış açısına sahip bir terapist olarak bunun bir savunma mekanizması olup olmadığını inceleriz. Savunmalar temelde hayatta kalabilmek için ürettiğimiz stratejilerdir. Fakat bazı olgun olmayan ve artık yetişkinlik dünyasında işlevini yitirmiş olan savunmalar, bizi farkında olmadan hasarlı ilişkiler kurmaya sevk edebilir. Uzun süren psikoterapi çalışmasında amaçlarımızdan biri danışana bu savunmaları fark ettirmek ve içgörü kazandırmaktır diyerek savunmalara dair açtığım bu parantezi kapatayım.
Senaryomuza döndüğümüzde mesele burada da birkaç veçheye ayrılabilir; Bazen bazı danışanların sevilebilmek, kabul görmek ya da ilişkide kalabilmek için uyumlanma ve kaynaşma gibi savunmalar geliştirdiklerini görürüz. Ve tam böyle bir senaryoda danışan “ben artık çok iyiyim, bu terapi harika bir şey” derken terapiste aslında “beni sev, ben iyi bir danışanım” diyor olabilir. Burada danışanın gerçekten ne söylemeye çalıştığını ıskalarsak danışanın döngüsünün içine çekilmiş oluruz. Yani “uslu çocuk olursan seni severim” diyen annesi olmuş oluruz esasen.
Burada gerçek problemlerinden söz etmek yerine terapiste uyumlanan danışan kendisine zarar verdiğinin farkında değildir ve terapist olarak bize düşen, onu bununla yüzleştirmektir. Bir başka açıdan bu söylem bize danışanın birtakım büyüklenmeci savunmalarının bir çıktısı olarak gelebilir. Bir dinamik terapistin “nasıl da iyileştim” gibi bir tondan bunu söyleyen danışanın gerçekte aynalanma, kırılganlığına temas etmekten kaçınma gibi ihtiyaçlarının olduğunu fark etmesi ve danışanın bu incinebilirliğini aynalayarak yorumlaması beklenir.
Üçüncü bir senaryoda ise danışan derinlerdeki duygularına temas etmemek, güvenli mesafe ayarını yapmak ve terapistiyle gerçek bir ilişki kurmaktan kaçınmak için böyle bir bilinçdışı davranış sergilemiş olabilir. O noktada terapistin duyması gereken şey aslında danışanın “lütfen beni görme ve duygularıma dokunma” diyor olduğudur. Tam da bu noktada terapistin; bir taraftan ilişki ihtiyacı ile terapiye gelen ve fakat bir taraftan da ilişkiden kaçan danışanın bu dilemmasını yorumlamasını bekleriz.
Özetle, danışan bize her ne söylerse söylesin; bu “kendimi çok iyi hissediyorum” dahi olsa, bizim terapist olarak bakmamız gereken yer danışanın bunu hangi ihtiyaçtan ötürü söylüyor olduğudur. Bunu anlamanın en iyi yolu ise terapistin elindeki en kritik araç olan “netleştirme” tekniğidir.
Peki danışanın bu paylaşımı savunmalardan azade, sahici bir iyileşmeden söz ediyor olamaz mı? Elbette olur. Özellikle terapinin “derinlemesine çalışma” ve “terminasyon (sonlandırma)” dediğimiz safhalarında bu iyilik hali çok gerçek bir yerden terapi odasına taşınır. Bunun seansta ve dinamik terapi bağlamında nasıl yankılandığına ise bir başka yazıda bakalım.