Bir Ölüm Bir Ayrılık

Bir Ölüm Bir Ayrılık

Ölüm, ayrılık ve bağlanmaya dair bir yazı

Şu sıralar ölüm üzerine düşünürken bunun insan aklını ve idrakini ne derece zorlayan bir şey olduğunu fark ediyorum.

Bir şey, birisi, dün vardı ama bugün yok. 
İyi de az önce vardı ama şimdi nasıl yok?
Yokluk. Nasıl olabiliyor? 

Yokluğun sınırsızlığını kavrayamıyoruz sınırlı zihnimizle.
Yok, olmuyor. 

Ama buz gibi de bir gerçek. Aklıma bir metafor geliyor insanın bu gerçeklikle karşılaşmasını düşündüğümde.
Bir yerde yürüyorsunuz öylece. Önünüz açık, yol devam ediyor. Fakat birden “çat!” diye bir cama çarpıyorsunuz. Canınız çok acıyor. Hiç fark etmemişsiniz o camın orada olduğunu, çünkü o kadar saydam ki yok gibi. 
İnsanın ölümle karşılaşması böyle bir şey gibi geliyor bana. Saydam ama çok gerçek ve sert bir şeyle çarpışmak. Ve çok acıtıyor. 

Sonra şu geliyor aklıma, bebek ilk dünyaya geldiği dönemde henüz nesne sürekliliğine sahip değil. Yani bir nesnenin bebeğin zihninde devamlılığı yok. Bu ne demek? Annesi odadan çıktığında ve bebek onu göremediğinde zihni, anne yok oldu/öldü zannediyor. Ve bu o kadar acı verici bir deneyim ki bu sebeple basıyor feryadı. İşler yolunda giderse ve bebek için yaşamın bu ilk yılları optimal düzeyde ilerlerse 18-24 aylarda nesne sürekliliği edimi oluyor. 
Optimal şartlar ne demek peki? Bebeğin “tutarlı ve yeterli” bir bakım alması demek. Hem fiziksel hem duygusal bakımı kastediyorum burada. 
Bu olmadığında kişinin zihninde nesne sürekliliği oluşmuyor ve yetişkinlikte de tıpkı bebeğin deneyimlediği gibi bir yerden yaşıyor ilişkileri. 
Bağlanmayla ve ilişkilerle ilgili problemler yaşayan bireylerin anlamlandırmakta zorlandığı kısım tam olarak burası. Birisi onu terk etmeye kalktığında tıpkı o bebeklik döneminde mühürlenen duygu canlanıyor. Derin bir üzüntü, öfke, kayıp duygusu… ve kişi bu duygularla ne yapacağını bilemediğinden kontrolsüz davranışlar sergileyebiliyor. Burada asıl mesele mühürlenen duyguyla ilgili olduğu için gerçek bir terk edilme deneyimlemesine de gerek olmuyor. Bazen ilişkide karşısındakinin uzaklaştığını ya da ihtiyaçlarının karşılanmadığını hissetmesi de terk edilme olarak deneyimlenebiliyor. Ve bu ölüm kadar acı veriyor.
Sinir sistemine kodlanan bu ilişki biçiminin yeniden yapılandırılması zaman alan bir şey. Temelde ihtiyaç duyulan şey, yeni ve güvenli bir ilişki içerisinde bağlanmanın gerçekleşmesi ve tekrar tekrar kişinin bu döngüyü anlamlandırması. 
Hiç kolay değil ama denemeye değer.

Psikolog Mervenur Altun

Paylaş